9 Nisan 2015 Perşembe

Açıkların Seçiği: Alt Metinler



bir ressam önündeki kadının beyaz ve ince olan çorabının altında soğuktan pembeleşen bacaklarının belki sadece rengine diikat edebilir… bir şair belki tendeki diriliğe ve tazeliğe bakar… bir doktor sağlıklı oluşuna yorar… bir erkek güzelliğine, bir kadın estetik değerine kapılabilir… ya da hiçbir şey ifade etmez kimse için…
yazılanların öylesine geçip gitmesi, resimlerin sadece duvara asılıp mahkum edilmesi, sigaranın ciğerlerde hissedilmeden tüketilmesi… biz bu muyuz? sayın inceişler müdürü sen bu musun?
ah bilsen, bir bilsem… kafam bozuk… dümen hepten bozuk… elde para yok üstüne üstlük sen yoksun. parayı bulur yersin, bulamaz aç kalırsın… sen varsın yine açım, sen yoksun çaresizim… halbuki elim uzanır, dokunabilsem… cühela ayarını çekmeyi kes artık her önüne gelene, teoriyi içip zemzem misali pratiği kırıntılarla aç bırakmakta neyin nesi… hakikatler var mı sanırsın kıvranan ruhta… “böyle yazı mı olur?” böyle yaz bir dahaki şiirine… sus oturmuş deniz kenarına pus susta kaybolmuş… sus pus olmuş yaşamın yaşamayan merkezi, sen yanımdan sessizce ve bakar geçtiğinde… tüm anonslar susmuş, mahalleler taşınmış, caddeler su altında kalmış ve tam iki tren geçmiş gardan… biri senin için, biri yokluğun için…  
dün cüneyt'i kanlı ve canlı gördüm. hayalimdeki cüneyt emin ol daha güzel, daha dokunaksı… tıpkı senin gibi… 
açık ol artık yaz satırlarına açık seçik “gel” de, geleyim… fallarda aramaktan vazgeçeyim falımız fallansın… di gel artık…
huzurlu, huzursuz fark etmez yeter ki olalım…
eh be bu ne? bu nasıl boktan bir yazı böyle… yazmak istemeden yazmak işte böyle olsa gerek…
başlarım senin pişmanlık sergileyen egona… ben suyun altında boğulmaya gidiyorum beş on dakika geç gel… 
bu arada:
bir zahmet üzerine alınabilirsin, özledim!

16 Aralık 2014

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder