9 Nisan 2015 Perşembe

Alef'ten Tav'a


Alef, bilirsin, İbranicenin ilk sessidir. Aslına bakarsan ses değeri 1'dir; yani aslında seslik bir değeri de yoktur. Alefsiz ama alevli zamanlar başladı şu günlerde.
Halbuki dudağım lanetlidir diyerek başlamıştım söze.. İşte o dudaklarla emdim kanındaki zehri, işte o dudaklarla zerk ettim topraktaki sütü.
Bizim ayrılığımız şimdi dünyaya bulaşmış. Biz ayrılığı hecelerken, dünya bütün bütün yutmuş. Bugün ıssız denecek sokakları arşınladım; kurumuş ağızlar, kararmış eller, donuklaşmış bakışlar gördüm. Devrimleşerek devrilen dünya o küçücük mahallede ya da yanan bir ülkede sergilenir olmuş. Tam o vakit bir trenin demir tekerleklerinin rayda sürtünme sesi sayıkladı isimlerimizi ve o an bir otobüs ayrıldı sessizce bu şehirden. Ve olanları dünya usulca izledi.
Sen sevişmeyi bilmiyorsun, sana sevişmeyi öğreteceğim ve sana geceleri büyüyen ellerimle, görmeden kör gözlerimle, ezberbozan söylemlerimle anlatacağım.
Karınca izlerinde yitirdim seni, atların izinde buldum sonra. Atlar en sevdiklerin olsa da senin, karıncalardır asıl rehberin.
Dilde yorgunluk, gözde acı bir tat, kulakta ölü kokusu, burunda keskin bir ses. Meğer dünya dönmekteymiş, magma soğumakta. Çocuklar ölmekte, kanlar içilmekte, insanlar ayrışmakta.
İsa çekmedi mi zamanında insanlığın tüm günahını sırtına yüklenen o çarmıhla? Dünya şimdi çiğlik kokmakta, dünya şimdi bebe yağına bulanmış sertleşmekte.
Her yer insan kokmakta; evler, bacalar, perdeler, koltuklar en çok da topraklar.
Dünya orospulukla değil, orospuların dölleriyle sınanmakta.
Ya K'ah'har tercih dönemi bitti, sonuç beklemekteyiz.
Bizler dört duvarlı, bir kapılı, çokça pencereli evlerimizde oturduk, yangını izlemekte “çok şükür bugün de ölmedik” diye yaşama şükreder olduk.
Takvâ yüzü doğuya ya da batıya çevirmek değildir, her türlü fenâlıklardan korunan takvâlılar hani nerede? - Kalmadı caniçim ne takvâ sahibi, ne imân kıymeti ne de Allah'ı heceleyen dillerin bereketi. 
Tüm dinler denizin dibini boylasa yaşanan kahrın cürmü ne ola ki?
Mekke yolunda karınca yolunu yitirdiği an ben-i âdem denî yerde sürgününü bitirdi, dünyayı evlat edindi. 
Bu yazı bitmez caniçim. Bu yazı, bu kan, kandaki zehir, dünyadaki kahır bitmez. İçlerdeki tüte tüte azalan duman, azalır da bitmez.
Belki her şeyin başlangıcı “alef"ti; ama sonu araf oldu. Araftaki bütün sahnelere egemen olan bildik alacakaranlık bu simge, istiharelere, bu istiharelerden uyanışlara anlam verip anlamını onlardan aldı da neşeyle bir dünya yitip gitti. (Bize düşen amin ecmain demekti.) 
Bir tümdengelim örneğidir: Yitip giden ülkeden yitip giden geceye, yitip giden bize selâm olsun!

19 Ağustos 2014

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder