9 Nisan 2015 Perşembe

Avaz Avaz...


Fark ettim ki bekleyişim bitmiyor. Yalnız şöyle bir değişiklik ve dönüşümle yolunda seyrediyor: “unutuş”. 
Bekleyişin ardılında mı art zamanında mı yoksa eş zamanlı olarak mı içinde yer alıyor unutuş, bunu henüz tam kavrayabilmiş ya da kesinkes adlandırmış değilim. 
Aslına bakarsan bekleyiş hala var olmanın elçiliğini yaparken unutuş/ unutmak yok etmenin çırpınışıdır.

Varlığımızı var ettiğimiz nokta ölüm değil midir?
Blanchot’un kitaplarından birini okuyup kapağını kapattığında tam anlamıyla tatminkarlık yaşayamaz üstüne yeni sorular eklenir kafandaki sonsuz sorular deryasına ya…işte hobaaa hadi hayırlı işler sesinin alaycı ve travmatik sesi gibidir aslında biraz da bekleyiş-unutuş arasındaki çetrefil ilişki…
Bir kere beklemeye başladın mı mekan,zaman ve karakterler cismani olarak var değillerdir artık senin “bekleme odanda”. Şaşarak, acıyarak ama her an biraz daha yiterek ve çoğalarak devam eder bekleyiş durumu. Bir nevi şifre kırıcı olursun…üstüne alman gerekenler ve gerekmeyenler… Sana yazılanlar ya da yazıldığını sandıkların… Sancılı, kırık dökük zamanın yekpare içindesindedir artık. 
Bekleyişle birçok şeyin özü donuklaşırken hissiyat içten içe kaynamaya devam eder, edecektir. Günler kaybolur, zaman daha da ufak parçalara bölünür. Nedir bu parçalar diye sorma bana? Her bekleyende tezahürü farklıdır…
Niteliksel düşünecek olursak bu konuya şöyle bir yaklaşımla da sığınabiliriz: unutuş, bekleyiş içindeki ölümün öznelik kazanmış halidir. Ne dersin olabilir mi?

Bir de beklerken büyürsün. Salt gerçekler olmasa da gerçekleri fark edersin unutuşa sarılmadan önce. 
Deminden beri bahsettiğim bekleyiş, pencere önünde yolunu gözlemek değildir. Bu bekleyiş neyi beklediğini bilmeme hali biraz. Bulma eylemi uzaktır hem de çok uzak…yol bitmez yani yürüdükçe uzadığını anlarsın. İnanırsın anlatılan yanlış - bak yalan değil - masallara… Bir rüyada kalma halidir biraz da…
Çok az uyuyorum, gerçi uyusam da tavşan uykusu misali bölük ve pörçük (pörçük: yansıma kelimeler hep daha dikkat çekici. Taklitlerini yapsalar da aslolanın, aslını yaşatmıyor kendini inadına var ediyor. Bölük’ten ziyadesiyle daha tatminkar.). Bana sarıldığın anları anımsayarak uyumaya çabalarsam daha kolay dalıyorum uykuya, anlasana işte yoklukta var etme olayı. İlla üstdil kurgusu olacak değil mi? 
Küçük kadın bu dünyanın sevgilisi, koca adam bu dünyanın sorgu meleği. Bana soru sorma artık. Benim sorularım cevap istemeyen cinsten bundan böyle. Bak hislerim kayıtsız demiyorum sorularım cevapsız, buraya dikkat! 
Bekleyişin içindeki unutuş burun farkıyla da olsa yarışı kazanabilir, işte o zaman kaybı bir düşün… “Acı kaybımız” ilanlarından biri olur vallahi…puntolar büyük, siyahın en kesif halini yüklenen seslerle birlikte çıkar ilanımız ulusal olmayan ama uluyan bir gazetede…

Hadi bekle - um - un - unut - unutuş (e varış noktası).


6 Ağustos 2014

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder