9 Nisan 2015 Perşembe

Bariyerlerin Bitmezliğinde


Oyy oyy oyna haydi eller karaya, dağa, taşa…
Bitmiyor bariyerler, yeşilin kaderi Karadeniz’de çizilmiş…
Yollar artık beni yoruyor, bir koltukta süren geçici adres değişikliğim artık bunaltıyor… Mekânın genişini savunduğumdan söylemiyorum bu zırvalığı, mekânın yokluğundan bahsediyorum da sağır dimağlar anlamakta güçleniyorlar… Güçlendikçe de bir bok zannediyorlar kılçıktan zararsız, ama boğaza battığında can yakan uzaylı zatlarını…
Sonra şey diyorum:
Şöyle diyorum mesela:
Neyse onu boşverelim de ne geldi aklıma dün gece uyumazken, gecenin ağarmasını izlerken biliyor musun?
Sırtın senindi, ellerim son kez gezinirken üzerinde… Şimdi serinliği bile yok.
Islak saçlarımı dolaştırmak dudaklarında artık ne mümkün…
Benden çok güzel hikâye olurken, sen çok güzel masal okurdun…
Mesela perdeler olsun istiyorum, ancak bir sürtüğe yakışacak cinsten kırmızı perdeler… Onları çekip seni onlara hapsetmek istiyorum mesela, şu an…
Sonra mı? 
Sonrası malûm; sen bağıracaksın, ben susacağım… Bu kez ben sustukça sen daha çok bağıracaksın ta ki yorulana dek… Merak etme fazla uzun sürmeyecek…
Bana en son hediyen küçük, kırmızı bir balıktı… Her balıktan farklı, her balıktan daha özeldi… Sanma sen aldığın için… Onun yaradılışı böyleydi. Daha geçenlerde terk etti beni… Dur. Gitme. Sana bir şey vereceğim desem de kalmadı.
O değil de, niye kalmadı ki… O küçük kırmızı balığın yerine, kırmızı bir kedi alacağım… Mırıl mırıl mırıltılarıyla dalacağım uykuya… Akşam oldu kedilendim ben yine, diye bir şarkı tutturacağım sonra. Efkârdan değil, fikirden bu ağıdım… Her efkârı sevmek zorunda değiliz, ama her efkâra saygı duymak zorundayız (ulan kalıplaşmışlığın katılaşması değil de nedir şu yargı)… Şu da bir ayrıntı sıkıştır ceplerine lazım olur: Efkâr, hüznü anlatsa da hüznün eş anlamlısı değildir, fikrin üreyerek çoğalmış halidir.
Neyse işte sen nerdesin şimdi? Bitti mi bitmez işlerin? Faturalarını unutma sakın, kesintiye uğrarsın, sonra ben ne yaparım…

10 Ağustos 2014

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder