9 Nisan 2015 Perşembe

Bilesin - Bilmelisin...



Burayı takip ettiğini biliyorum…
Barış yok şu günlerde, hâlâ vahada mısın diye sormam sana bundandı… Çünkü bir şeylere inancımızı kaybetmemek için, eşek sudan gelene kadar canımızı acıtamamaları için bizim hâlâ çölün varlığına, oradaki vahaya sığınmaya ihtiyacımız var…
Bana sesini duyur ki merakımı, sana olan şefkatimi, analığımı soldurma…
Biz yok olabiliriz, insan eşref-i mahlukattır denmedi bana babam tarafından ama duydum usta bir üstaddan… Tüm şerefsizliğe, kıyıma rağmen inanalım caniçim… 
İnanalım be, inadına inanalım…
Farklı cisimlerde can bulduysak da aynı topraklarda açılmış bu gözler, neremiz, neyimiz farklı ki?… Farklı olan her şey olsa da hiçbir şey farklı olmasın artık, ta gözbebeğimizin içine şişler sokulur gibi sokulmasın…
Bu olsun bu geceye yakılan muradımız…
Her daim olmasa da arada ses ver kulaklarıma, ben gelemem üstüne, bilemem ahvalini, göremem gözlerini…
Kara çiçeğim çırılçıplak kalamam belki şu an karşında duygularımla.
Ama sen bir kere bulaştın bana, ben duyumsadım bir kere seni, ne olursak olalım varız artık birbirimiz için…
Haddinden fazla susmayalım… Susarak bir tren daha kalkmasın viran garımızdan…
Giden gelmiyor, üzen pişman olmuyor, gerçekler sevilmiyor, yalanlar bize yakışmıyor…
Susma…
Bu gün o gözlerimin içine bakarken sen neden geldin aklıma diye düşünmeden edemedim. Halbuki onda dururdu zaman, yaşam… Sen can vermeye başlamışken bu çöl çiçeğine, soldurma…
Yaslara her yıl yeni bir yaş eklese de bu kahpelik, kahpe dölünü bir de biz döllemeyelim…
Şimdi yatağıma uzanacağım ve zor uyuyacağım… Hastayım, nefes almak insan da olsam zor…
İşte böyle…
Sana günaydın demek istiyorum yarın sabah… Bilesin… Bilmelisin…

10 Ekim 2014

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder