11 Nisan 2015 Cumartesi

Kilim Altı Süpürülemeyenler!

Varlıklar, yok olunca mekânlar diriliyor. Lağım ağızlı şehir anıra anıra mikrofona konuşuyor. Her şey hakkındaki değişmez fikirleri iki cümlede bir değişiyor...

Bu akşam taksi, dar sokağa girdiğinde sokağı daha da darlaştıran karşıdaki arabanın şoförü, yaptığına karşılık olarak: "...dar alan ama sen taksicisin, geçersin" dediğinde taksicinin "taksici olunca araba küçülmüyor" cevabında ne çok varlık meselesi gizliydi. Ve o an fark ettim ki ben de sana ne büyük adalet yedirmişim ki haksızlığıma boyun eğmedin, yükleri yüklenerek kollarını yapış yapış bir yalnızlığa mahkum kıldın... Ellerin ağrısa da kulakların hiç bir sesi taşımadı, seninkinden gayrı...

Yani şu ki aslında ben adam kesmedim, kestirdim; adam yaratmadım, adam astım...

Çamaşırlar kurumuştur; sen yemeği yaparken, ben de çamaşırları asayım. Sonra gelir yanağıma öpücüğünü kondurursun. Dudaklarımdan değil de yanaklarımdan öptüğünde daha bir meziyetlenirdi menziller...
"Yanaklı insanları severim" cümlen temizlenmeyen cümlelerinden biridir... Kölelerin yanakları sevilmez ve bir bağlılıkta 2 köle olmaz. Ben kulluğun köleliğini reddettim, seninkini yasadım...

Metis, "hikmet tanrıçası" demektir... Bende daha da fazlası var: Hikmet İnceisler'in Metis'i... Ne yazık ki ayıklamayadın kendini senden... Halbuki şimdilerde tanrıça kılıksız kılığıyla kuyu diplerinde... Benimki diye bahsetmekten hezimet duyuyor kalbim... Ne de olsa o an şehrin dışındaki isimsiz cellad mezarlığının topraklarına işlendi, herkes bu haberi biliyor mu? gülümsedim celladın birine, halbuki sen hâlâ diriydin.

Becermeklik geberdi şu an...

Ve çamaşır sepeti boşaldı...

Ocaktaki kahveli cezve taştı... Sabır katmerleşti, kunta kinte oldu... Sonrasında da biraz karardı.

Platon'un devlet anlayışı da modernleşmiş, "Of not being a jew" tartışılıyor. Bunların hepsi ontolojik sebeplerle söylense de analoji yoluyla dillere bulaşıyor.

Peki ya Yahuda? Hangi nehir kenarında?...

Kazak mevsimi bitip gömlek mevsimi başlıyor. Ayık ol ve o gömleği karton kutuların örtüsü olmaktan kurtar... İçim acıyor... Evet, bu direkt bir mesaj, dolaylama 5 km ötede...

Bu akşama gelecek olursak yine, taksiden inişim emanet bir çanta gibiydi...Az ötede sokağa işeyen dilenci... Bir iş gibi işiyordu... Sidikli elleri demir para bozukluğunda... Zihni gecenin mumları lütfunda... Gözleri alıcı kuşlar turnikesi... Soteler sondajlı o saatlerde... Yabancıyız o dilenciyle gecenin saatlerinde gündüz olsa gülümserim belki de. İçimden: "senin de işin zor dillerinin pulları her gün nasıl da azalmakta" demek gelse de bunu senin yapman gerektiğini düşünüp susuyorum. Sen olsan belki konuşur, sokağın dilenmesini, onun haklılığını doğrulardın...

Seni özledim, demek artık anlamsız... Geleceksek birbirimize dünyadaki sıratı da geçmeliyiz... Sonra sen yak ben yanayım...

Bizim umumiliğimiz, artık şehrin orta yerlerinde olan umumi helalar minvalinde... Defe'atle dillendirsem dolaşıyor parmaklar birbirine...

Senin uzamayan sakalların, benim kısalan saçlarım mevcutken bizim yokluğumuz daha gerçek...

Özün sözü senden daha çok isteyemem, o zaman benden daha çok vereyim...

Not: kadını koyduğun kefe senin hükmün olacak, o zaman hikmet, benim ellerimden akacak senin ağzını ıslatacak...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder