9 Nisan 2015 Perşembe

Nostaljiloji


Sokak akşam ölgünlüğüne bürünmeye ayak boyu kalmış bir serinlikle toparlamaktaydı insanlarını… Pencerelerin sanki bu akşam daha bir koyuluğun kesifliğinde siyahlaşmıştı… Belli ki evde değildin… Sokağın başındaki bankamatikten para çekerken boşluklarım daha bir kanadı…Parke taşlarının arasını dolduran, balıkçılardan sızmış kirli su yavaş yavaş büyüyerek titredi, kan damlasıyla…
Bir bahar akşamı rastlayamadım sana…
Park da karanlıktı evin gibi… Sığınmaklık mümkün olamadı…
Kaçarcasına uzaklaştım… Atların unutulmuş ötekiliği gibi unutulmak istedim tarih medeniyetinde… İstedim ve ancak sokak sonundaki nostaljiye sığınabildim…
Dikiş makinesinden masa sıcaklığı içine kaçmış çay ve aklımda üç noktalar değil, artık dört noktalar….

Ellerimin kenarı kara, gerisi beyaz ve kuru… Başım yemenili… Sen yemenisiz beni oyalarken geçmişin hesaplaşmasıyla şimdiyi kurtarmak sende meçhul… Ertesinin akşamı doğarken ben yine aynı noltaljideyim; sense yazın eve girmek bilmeyen çocuklar misali top peşinde…
Vuslat aynası karşımda… Sen benim aynamdın, küçük elli, uzun tırnaklı kuru ellerimdin… Geçmişimin gelecekle olan kavgamın hikmetiydin… Ayaklarımın altında biriken çamurlar gibi ağırlaşmakta bu vakitlerde ruhum. Eve gitmek istemiyor.
Bir yanı karanlıkta kalmış yüzün beliriyor; yazdan kalma, ışıksız balkonun küf kokulu demirlerinde… Elindeki tesbihle sallandırıyorsun kendini… Yolun karşısındaki ağaçlı, kararsız bahçeye…
Köşeyi dönerken balkonuma bakışın ölü evi canlandırma telaşından değil, unutulmak istememe arzun… Ölü ev uyanabilir mi? Ölü evde yaşanabilir mi? - yaşayamadım, ölemedim, göçlendim… 
Sonrasında her gün aynı yoldan gittim tımarhaneye… Ama her gün bıraktığım izlerin farklı olduğunu zincir izlerinden anladım. Sevişen erkek ve kadınlar, izlersiz izlerde çoğu zaman o yollarda, gecesiz izler olduğu belli müptezellikte…. Islaklık yağmura ait… Gülüyorum yolun yarısında hep, bakıyorum yuvamızın önü… Şimdilerde kuşlara emanet. Tam o an ağzımda elektrik tadı… Şok az önce bitmiş, ağzımdan tahta çubuk yeni çekilmiş… Dişlerim sallanıyor, avuçlarım toplamak için hazır… 
Unutmak galibalarda yaşamasa….
Galibalar bazenleşmese…. 
Bazenler hepleşmese…. 
Dilekler ağaç diplerindeki köklere bulaşmasa…. 
Taşın kaderi neyse bu alemde, benim de zamanım o’dur… 
Anlayacağın kırılan yerlerim kaynaştı da üzerimdeki yamalar hep görünürlükteki görüngede… Elimde beyaz bir kalem, aydınlık yanlarını çizeceğim ve seni doğuracağım… Nihayetinde bu bir eskiz denemesi: adam yaratmaca!

27 Mart 2015

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder