9 Nisan 2015 Perşembe

Oymak Beyinin Seyir Defteri: Kayıt 1



Bir kitap okudum hayatım değişti demeyeceğim ki kitaplar an ve an, yani her an oldukları için hayatın kisvesi bürünemiyor onlara, hayat onları sırtlayamaz zira. Gücü buna yetmez. Kitap büyüktür, hayattan (K > H) (matematiksel olarak anlatılan şeylere inanç daha kolay oluyor sanki. Bundan değil mi zaten sosyal bilimlerin ötelenmesi ve ötekileştirilmesi. Varız ama aslında yokuz masalından başkası değil.)
Ama bugün bir filim tadındaydı benim için. Bir kez daha gördüm tutunamayan tadında ruhları.
Biraz magic, biraz spiritüel bir deneyimdi. Ki en güzel spiritüel deneyim hayâl kurmak, sanatla uğraşmak ve imgelerin peşinden gitmek değil de nedir? İşte bendeki imgeler bugün doğruluklarını ispatlamasalar da var olduklarını tekrir ettiler bana (bana tabi ki başka kime olacak diğerleri umurumda mı sanıyorsun? Ki sen bile artık umurumda değilsin. Bak gittikçe yitiyor, yitiriliyorsun. Sabahları daha dingin uyanıyorum, amigdalama düşen taş ilk sen olmuyorsun. Acıdı mı canın canımın içi. Hadi ama alış bunlara “geçer zamanla”ydı hani… O zaman şimdi sıra sende. Evet, geç ve güç oldu.)
Törenlerle, gece alaylarıyla, zafer yürüyüşleriyle ruh mahallesinde, gönül caddesinde arsızca adımlamak elden alındığında acır, iç acır. Ağrır kaslar, kollar yiter, ayaklar taşımaz olur. Ancak yine de tören iç dünyanızda çok önemli bir ahlaki yükü omuzlamaktadır ve bundan ötürü vazgeçilmeyecektir. Mesela sana “Vedâ”m bile tören edâsında geçer, bu sana duyduğum aşkın imgesi, simgesi, imajı, falanı filanı işte… S*ktir git diye bir gönderiş yakışmaz sana ve bana.  
Yakalandı mı bir bakışta, bir dokunuşta o ılıman iklim iki ruhta, bırakmamayı, bırakılmaması gerektiğini anlattı bugün karnımdan sızan ruhlar bana. Ki bizim üzerimize atılan çentikler hangi mevsimdendi sahi? Müptezel bizde artık mevsim de merhamet de.
İşaretler, sevgilim hayat. Bazen, bazı şeylerin farkına bir anda varır ya âdemoğlu ve tam o esnada aslında her şeyin ne kadar birikmiş olduğunun bilinçliliğini ve ürkünçlüğünü de yaşar ya hani. İşte o an anahtar deliğin içinde döner ve sen azat olma yolunu açarsın, mahkûmiyetine. Ve hayatın ucu gelir şiire dayanır.   
Şiir tadındaydın vesselâm. Hâlâ öylesin de aslına bakacak olursan. Mahallelerimde ve caddelerimde hâlâ hüküm sürmektesin. Yalnız bu niteliksel yolculuğa devam edebilmemiz için ikna etmelisin beni. Hatta iknadan daha fazlasına ihtiyacımız var bizim, konuşarak ertelediğimiz konuşmalarımızı yapmamız lazım, tirad değil anladın mı gerçekten diyaloglara ihtiyacımız var.
Benim diyaloglara ihtiyacım var, yok mu bana benden tütecek olan bir âdemoğlu? Hadi ama o kadar da zor olmasa gerek. Tanısan beni seversin hem de öyle seversin ki…
Bu bir hayıflanma değil, arzulamadır…

17 Ağustos 2014

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder