9 Nisan 2015 Perşembe

parmak uçlarım kazıdığım mumlarla delindi



hayat “ile” bağlacıyla bağlıdır her şeye. her şey ve herkes ise birbirine “ile”yle bağlıdır yine… “lakin” zikredilene kadar hüküm sürer “ile”… yani demem şu ki ayırıcı bağlaçtır “ile”…
mademki bağlandık ayracımız her şeye rağmen, bize rağmen yine “ile” oldu, o zaman kucağımıza kalan ukdedir.
ukde başladı mı dinmez ihanetlerin sızısı dolar avuçlara…halbûki kendi 44, çocukluğu 7, aşkı 27 yaşına sığınmaya ihtiyaçlanırdı. insanların okunmayan yüzlerinin sergilendiği sergi salonunda, bir tek seni dinmez arzuyla okuma hevesinden doğdu aşk ve ukde……
ukdelerin beşiğidir bizim yuvamız. biz balkonlarda, ışıksız karanlıkta, sevişirken yan balkonlarda başka kadınlar dayaklanırdı, histeriktir onlarda da okşanmalar… dilimde kalan sevginin yanık tadı o kadınların bedenindeki yanmalara merhem olamaz… elde var yine ukde…
ve nihayetinde parmak uçlarım kazıdığım mumlarla delindi. gitti son vapurlar, garda kalmadı tren… yürüyerek devam edeceğiz yollara… 
geriye derin bir ah’lar iniltisi, kesik kesik çıkan hırıltılı göğüs kafesinden… dün gece çatlamıştı o kafes, uçmuştu tüm balıklar…ve canavar, nazlı’yı öldürürken gecenin en kanırtık saatinde, yalnızlığını ilan etmesi neye yaradı…
böyle başladı görünmez müthiş, tatsız bir firar…
kandan gebe kaldım sana o gece… ne seni ne de çocuklarını doğurabildim… pencere önünde hiç var olmayan sardunyalar kıvandı, anımsadıkça o firarı… kanadı tüm bacalar… ağızdan sızan kesik bir baş zaptedildi gümüş bir tepsiye, kaldırıldı mahzene… günde beş vakit anılsa da kabul olmadı…bir udî vurdukça acımadan tellere mevsimler müptezelleşti ellerimizde, iklimler ise güzelleşti başka alınlarda… işte tam o anda dudaklar kavruldu, kucaklar ayrıldı, bedenler kül… ruh uçtu, yaşayan başlar gövdeden münezzeh iptidai bir istilaya kurban edildi.
“ile” kalsa da uzayan tırnaklarda, “lakin” tırmaladı hiç acımadan. saat beş geçmeden biz ayrıldık, saat beş geçe biz birleştik de anlamlandıramadık mevcudiyeti… solukları içtik, soluklanmadan… 
köşe başından başladı bir ıslık, kar dondu havada, yağmur sildi sisi, ay güneşi çimdikledi, dizler kabuklardan sıyrıldı, çakılar kanlardan arındı, şair şiirden düştü, tarih şiire vuruldu… bunlar olurken sen serçe parmağımdan bağladın beni yaşsız bir ağaca… gözlerinde öfke, kalbin kapkarardı…
kiminsin be adam…
benimsin…
hey içimin canı, canımın canı, efendimin adamı…sakla beni ki duymasınlar, turuncunun ırmağa aktığını…
bu satırlar yanıcı, yakıcı ama yine de söylenebilir, adaklanabilir… fasılâ verildi hayata, seni anlatma durağında beklemekteyim… tek vasıtayla gelebilir tek yönden gidebilirsin….
not: seni severek sevdiğini anımsama vaktine…. doğduğun güne…

1 Ocak 2015

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder