20 Nisan 2015 Pazartesi

Sabahlanmış Masa

Kilim altında kalan, ütülenmiş sarı kağıdı sandık lekesiyle karıştırmamak için üzerine duman isi sürdüm... Hareketi unutmuş kal halimi yola sürdüm de içimdeki "dur"maklık halinin hiçbir durakta düşüremedim...
Bu sabah hiç tanımadığım bir adamın masasına oturduğumda Ahmet Kaya'yla dertlenişini, önündeki buruşuk kağıda şarkının sözlerini nakşedişini izledim, sessizce... Konuşmak ister halini üzerime her çevirişinde konuşmak istemeyen omuzlarımı daha bir dikleştirip savdım, konuşmaklığı..
Bitkiler gibi dışıma dışıma bırakırken terimi, solunmanın emir kifayetindeki kayıtsızlığa müptela olduğunu anladı mı bilemiyorum...
Nihayetinde ben çöl şiirleriyle konuşan gürültülü bir kara trenim... Dumanım çok, izim geçmiş...

Şöyle bir gerçeklik var ki evrim teorisi, teoridir; evet, gözümüzün devirdiği, beynimizin sindirdiği gerçeği reddetmeyelim...

Çemberimden taştığımı hissederken, umutları koynuma alıp ısıtma korkum hâlâ bâki...
Kır dümeni ben yokum orada... Sana her bakmayışımda görmüşsündür... Döndü çark yerinde, feleğin anası ağlar, gerisi yalan ağlarmış...
Çatalağız, yolağzı, yalanağzı... falanlar filanlar doldururken çay bardağımı, çaydanlıklar güneş sıcaklığında...

Kahvedevri çocukları beşiklerinden yeni çıkıp üzerindeki kundakları yırtarken, boş naraları doldurur olmuş mahalledeki ev pencerelerini... Herkeste bir alışmışlık, bakmamakta gözlere...

Araba fren yapamayıp çarparken ara sokakların köşelerine, ölümü iliklerine kadar isteyen kadına aşıklık var ruhumda...
Cesaret bunlar hep...
Yer, gök; dağların diz çökmesini kabullenemezken, nehirlerin taşması ıslatır köprüleri... 

Fena halde fena bu sabah, başı fena halde bela...
Ahulu şarkı tınlatmış notaların es duraklarını, sen uykuda...

Yana yana kurudu çöllerdeki çimenler, develer eşekleri sırtlanmakta...
Bir kokun vardı aslında dünkü lacivertli adama ödünç vermeden önce.... Senden geçti seçmeklik, seçimlik sevdalar, sandıkta çürümekte...

Çürü, ey dirimimin sebebi adam, seni kurtarmak istemem artık mümkünsüzlüğün midesinde...

Sabahlanmış bir serap yeterdi halbuki çölüne... armağan olsun şimdi sana tüm ölmüşlükler.... gözlerim canlı, kirpiklerim diri, ah'ım tütmeli, ocağım yalın... bacam ak...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder