9 Nisan 2015 Perşembe

Sevdaya Veda



Saçlarını bana bırak uykularım büyütsün kısılmış gözlerini…


Tavana bakarken yaşlandım artık ellerim anneminkiler kadar ne beyaz ne de temiz… Yemek buharından kızarmış yanakları hâlâ dokuzuncu köyden kovulmuş sekizinci köylü saflığında olsa da kızı yok olmuş sigara dumanlarında…

Ah babam, kızın kadınlığı taşırken nasıl yoruldu bir bilsen… dizleri çakılarla değil, bakışlarla yaralandı… Seversin beni bilirim, içini çeke çeke annemin uzun eteklerinin ardından seversin…
Halbuki kahverengi gözlü adamın bıraktığı yeşil boyalı, kırmızı kapılı odada yaşlandı kızın tavana bakarak… şimdi senden daha büyük yaşım, ellerim titrek…
At sırtına bindirdim, eyerini bağlamadan çıplak sırta vurdum ırmak dağınıklığını… saldım çöllerin dipsiz kumlarına…
Gücümü toplamalıyım son kez ve tanrı'dan şunu istemeliyim; kapının altından ona dair en ufak kapı deliğini teslim ederken, bana ufacık bir mezar… madem kıyamet hâlâ kopmadı, idmanları yaşanmakta…
Senin olmalı böyle bir cümle: "bayram sabahları gibi seni sevmek"
Sen bunu okurken, yine sen insanlardan çok uzakta olacak ve beni de yokluğuna katacaksın…
Eyvallah…
Halbuki buharla başlamıştı dünden önceki o gece… uzun bir yıldan sonra ilk kez ütülemiştim gömleğini. ütüyü her vuruşumda burnuma çarpan aldırmazlığındaki kırgınlık, zencefildeki keskinlikti… ellerim titredi kollarını ütülerken, tırnaklarım çekildi yakaları düzlerken… mavinin koyu tonu kumaş, turuncunun erimişliğinde dikişleri… alı al, moru mordu; düğmelerindeki sır…
Bütün varlığın özünde varmış, aşk… iğneyle kazılan kuyuya gömülse de heves, çekemedim senden nefes…
Senin olan sana verilmeliydi… sigarala ki o gömleği, senleşsin, omuzlarına sür ki kan aksın…
Peki orada mısın? - değilim, ben artık orada değilim… sen nerede olursan ol, ben artık yamacında, gözlerinde, ellerinde değilim -  ellerimde, gözlerimde, yamacımda değilsin…
kıyım kıyım her bir yanım…
annesi oğlunu tabureye çıkmış uğurlarken işe, koca karanlık bir salon güldü bu sahneye, bense gözlerimi doldurdum… benim seni uğurlarken ki halimdi, hatırlarsın illa ki… bağcıklarını çözmediğin ayakkabılarını yine de bağlarmış gibi yapardın… ben saçlarını koklardım… sırtını sıvazlar, geleceğin yarını beklemeye koyulurdum…
Duydum hücrenin her bir çığlığını sen anlamasan da… 
Peki orada mısın? - değilim… 
Olamama haline selametle…

15 Ocak 2015

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder