9 Nisan 2015 Perşembe

tesirat: kağıtuçurmaz





gece oldu lambaya baktım, ben ışıkları açmazdım ki geceleri… tepeden gelen her şey gecenin içinde yapaydı sanki… yerden yükselmeliydi ışık bile. ay'ı sayma o hep sabit asılı olduğu hücrede… ki dün gece o da yerdeydi, ayaklarımın hizasında.
bilimsel dillere gark olalım haydi bu kez… mesela al sana düşünme payı, tartışma ahırı:
“x düşünüyorum” önerme fonksiyonunun iki katlı kullanımı nedir? “şöyle şöyle olacağını düşünüyorum” ya da “durumun şöyle şöyle olduğunu düşünüyorum” deriz, ama “onunla aynı şeyi düşünüyorum” da deriz; “onu bekliyorum” deriz, ama “onun gelmesini bekliyorum” da deriz. şunları karşılaştırırsak: “onu bekliyorum” ve “ona ateş ediyorum”. var olmasaydı ona nasıl ateş edebilirdik? - edemezdik. işte soru böyle ortaya çıkar: “nasıl olur da durumun o olmadığı bir şeyi bekleyebiliriz?”, “nasıl olur da var olmayan bir olguyu bekleyebiliriz?”
bekleyemezsin, ateş edemezsin, nedenin dürtüleriyle bile olsa kıpırdayamazsın…
bunlarla dolanıyorum artık, sen hak getire… 
nefes alabiliyorum, bulutların benzetlendiği, bezendiği yerleri tekrar düşünebiliyorum… 
ah mikrop başımı alıp gidiyorum da barışlanıyorum kendimle, aşkla tekrar tekrar… bir marşı iki kez dinlemekten korkmuyorum gereği neyse onu yapıyorum…
gözleyebiliyorum, gözetlenebiliyorum. misal:
başı akbabaya dönmüş karga döndü durdu dün oturup kitap okuduğum masanın etrafında… tüyleri yoluk yoluk olmuş, ama ölememiş… sonra ki ziyaretçim ise masmavi bir yusufçuk kuşu idi… koluma kondu kısacık bir an da olsa… halbuki o abimle aramızdaki cehva’ bir kapı… bense o esnada seni (sen üstüne alınma artık hiçbir şeyi. “sen” diye kastedilen sen değilsin, o) düşünüyordum satranç oyunu içerisine sızmış mor bir kedi misali sızmıştın aklıma, göçmüş gelmiş gibi bir halin vardı aklımdaki resminde… işte tam o an kondu koluma yusufçuk bu kez “yusuf” diye bağırmıyordu… adın silinmiş onun hafızasından, fısıldadı gümbürce…
oysa benim adım hapsedildi satırlara kalemlerle…
senin adın daha bir özgür şimdilerde…
kağıtuçurmazı koydum adının üstüne gidemeyeceksin bu kez…
gazeteler bile değil, kitaplarda yer alacaksın sen sevgilim…
ne düzeltmelere gerek olacak ne de eklentilere…
gereken her şeyi sen ve ben yazacağız baştan baştan, en baştan ve en sondan…

11 Eylül 2014


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder