9 Nisan 2015 Perşembe

Yuvarlak Masa Toplantısı - Konu: "Sarı Pabuçlar"ın Kaybı


-öyle şeyler anlatabilmeyi isterdim ki derinden, en derinden… derin offff…
-……………………………..
-aslına bakarsan bu satırlarım ramazan ayında, akşamın bu saatinde yakılmış bir duaydı şimdi sana dillendirdim yine de kabul olur değil mi?… 
-boş lakırdı bunlar ama yine de anlatacağım sana…
(iç monolog olarak ele alabilirsin… aslında iç monolog da diyemeyiz içimdeki masada oturduk, çay eşliğinde sessizce kurduğumuz iletişimsizliğin yansıması…)
-sevgilim bugün bir pabuç geldi bana… sarı… tam benim olmuşken mutluluğunu yaşayamadan vazgeçmek zorunda kaldım… alan (kendim olmasına rağmen) tutturamamıştı ayak numaramı… büyük geldi… biliyor musun büyük gelmesindense canımı yakmasını tercih ederdim…
-acı tercihin olmuş senin, mesnetsiiz acılar bunlar (deme rica ederim)(sen konuşmayacaktın hani. sessizlik, bu akşam senin payına düşen. ben konuşacağım bu kez!)
-vazgeçmek nasıl zor biliyor musun? kendine armağan ettiğin bir şeyden yine kendi ellerinle bir dostuna verip vazgeçmek zorunda kalmak… derin offff…
-………………………. 
-neden mi bunları anlatıyorum, bilmiyorum? özgür(ce) ve korkusuz olmak hoşuma gidiyor sanırım…
-hani şebnem ferah “kırmızı rugan ayakkabılar” şarkısında anlatıyor ya can acısını çocukken sahip olduğu kırmızı rugan ayakkabıların acısıyla eşleştiriyor… işte ben de o sarı pabuçların büyüklüğünde, senin büyüklüğünü yaşadım… senin aşkın bana extra large demeyeceğim. ne diyeceğim biliyor musun? ben, seni özledim deyip senden geçer bunlar cevabının acımasızlığını diyeceğim sana… artık sana ah bile edemiyorum. bende eksiliyor musun, eriyip yok mu oluyorsun, yoksa sakinleşiyor musun? bilmiyorum, inan bilemiyorum. direncim, yitip gitmemen doğrultusunda. saatli maarif takvimi gibi her gün bir sayfan eksiliyor…
(mevsimler sevgilim, dörtten fazla parçaya bölündü artık, bölüne bölüne azaldılar.)
-yazılarını okumadan uyuyamasam da her gece, aynı heyecanı duyamıyorum artık. hissettiğim boşluk… öyle boş bıraktın ki sağımı, solumu, önümü, arkamı… sobe sesinden ümidi keseli çok oldu… çelik çömlek patladının vakti, anlamıyor musun? hadi, artık tam zamanı değil mi birbirimizi affetmenin?…
-………………………
(işte burada susmaman gerekiyordu… neyse sus da okumamazlık etme…) 
-sarı pabuçlarım gitti… olsun onlar benim hiç olamadı zaten… sen? eğer duayı bırakırsam seni de kaybederim…. şşşşttttt aksi şeyleri söyleme, bu akşam değil, bu akşam hiç değil. gönlü icraya verdik zaten elimizde bir masa kaldı sevgilim… böyle karşılıklı oturup, zamanın tek şahidi olan “şu an"ı yoklukla - varlıkla sınamadan var edelim…
-ne fısıldadığımı tahmin ediyorsun değil mi?
-esriklik sevgilim, ihtiyacımız olan şey…

1 Ağustos 2014

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder